NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
216 - (2536) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
وشجاع بن مخلد
(واللفظ لأبي
بكر) قالا:
حدثنا حسين
(وهو ابن علي
الجعفي) عن
زائدة، عن
السدي، عن
عبدالله
البهي، عن
عائشة. قالت: سأل
رجل النبي صلى
الله عليه
وسلم: أي
الناس خير؟ قال
"القرن الذي
أنا فيه. ثم
الثاني. ثم
الثالث".
{216}
Bize Ebû Bekr b. Ebi
Şeybe ile Şuca' b. Mahled rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekrindir. (Dedilerki):
Bize Hüseyn (bu zât ibni Ali El-Cu'fi'dir) Zâide'den, o da Süddi'den, o da
Abdullah El-Behi'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):
Bir adam Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e insanların en hayırlıları kimlerdir? diye sordu
:
«İçinde benim bulunduğum
asırdır. Sonra ikinci, daha sonra üçüncü {asırdır).» buyurdular,
İzah:
Abdullah b. Mes'ud
rivayetini Buhari «Kitâbu'ş-Şehâdât» ile «Kitâbu'I-Fedâil»'de; Tirmizi
«Kitâbu'l-Menâkıb»'de; Nesâi «Şurut» ve «Ahkâm» bahislerinde; Imran b. Husayn
rivayetini Buhari «Kitâbu'ş-Şehâdât» ile «Kitâbu fadlı's-Sahabe»'de; Nesâi
«Nüzûr» bahsinde muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Karn'dan murad bir zamanda
yaşayan insanlardır. İbnü'l-Enbâri'nin beyânına göre hadisden mudaf
hazfedilmiştir. Hadis: «İnsanların en hayırlıları benim asrımın insanlarıdır»
manasınadır. İbni Tinn: «Benim asrım tâbirinin mânâsı, benim ashabım demektir.
Maksad onu gören veya sözünü işitenlerdir.» diyor.
Ulemâ bu kelimenin
üzerinde pek çok sözler söylemişlerdir. Bâzılarına göre karn yüz senedir. Bir
takımları seksen, diğerleri kırk, daha başkaları altmış sene olduğunu
söylemişlerdir. Hattâ yirmi, otuz ve yetmiş sene olduğunu söyleyenler de
vardır. Rivayetlerin mecmuundan anlaşılıyor ki, müslümanların yaşadıkları en
hayırlı devirler sahabe, tâbiin ve tebei tabiin devirleridir. Bir rivâyette bu
üç devirden sonra yalanın alıp yürüyeceği bildirilmiştir. Buradaki rivayetlerde
o devirden itibaren, çağrılmadan mahkemeye gelip şehâdet edecek insanlar zuhur
edeceği, bunların bazısının evvelâ şehadet edip, sonra yemin vereceği;
bazılarının da evvelâ yemin edip, sonra şâhidlik yapacağı ve keza bir takım
insanların nezredip nezrini yerine getirmeyeceği ve aralarında semizlik,
şişmanlık, hıyanet zuhur edeceği bildirilmektedir. Bittabi bunlar dinen makbul
şeyler değildir. Bu rivayetler mezkûr insanları zemmetmektedirler. Bilhassa hem
şâhidlik etmek, hem de yemin vermek çirkin bir şeydir. Onun için râvilerden
İbrahim El-Hanzali: «Biz çocukken ahid ve şehadetlerden bizi men ederlerdi.»
demiştir. Bundan murad; Allah'a ahdolsun, Allah'a söz veriyorum, Allah şahidim
olsun ve Eşhedübillah gibi sözlerdir. Yâni; bir kimse bir şeyi yapacağına söz
verirken bunları kullanmamalıdır. Çocuklara yasak edilmesi, bunu âdet edinip
eğri veya doğru her şeye yemin etmesinler diyedir.
Nevevi diyor ki: «Ulemâ
en hayırlı devrin Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanı olduğuna ittifak
etmişlerdir. Maksad onun ashabıdır. Evvelce de beyân ettiğimiz gibi, cumhûr-u
ulemânın kabul ettiği sahih kavle göre Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i
velev bir an gören müslüman onun ashabındandır. (İnsanların en hayırlıları)
rivayeti umumu üzere bırakılmıştır. Ondan murâd asrın bütünüdür. Bundan
sahâbiyi Nebilerden üstün çıkarmak lâzım gelmediği gibi, kadınların da Meryem,
Âsiye vesâireye tercihi icab etmez. Maksad bir asrı bütünüyle başka bir asra
tercihdir.»
Half: Kötü nesil
manasınadır. Luğat ulemâsına göre half başkasının yerine ivaz ve bedel olan
demektir. Hayırda da, şerde de kullanılır. Yalnız hayırda kelime hem half, hem
de halef şeklinde okunabilir. Halef okunması daha makbuldür. Cumhura göre şer
mânâsında yalnız half şeklinde kullanılır. Mamafih burada da halef şeklinde
telâffuz edilebileceği rivayet olunmuştur.
Semizlikten murad;
şişmanların çok olmasıdır. Yoksa bütün insanların şişmanlayacağını haber vermek
değildir. Burada zemmedilen şişmanlık kasden besleyici şeyler yiyerek
semizlemektir. Yaradılıştan şişman olanlar bu hükümde dâhil değildirler.
Bazıları buradaki semizlikten mal toplamak kastedildiğini, bir takımları da
elinde olmadığı halde bir şeyi varmış gibi göstererek kendini şerefli ve
itibarlı saydırmak mânâsına geldiğini söylemişlerdir.
Buradaki rivayetlerde :
«Onlardan sonra bir
kavim gelecek ki; şâhid olarak çağrılmadıkları halde şehadet edecekler.»
buyuruluyor. Halbuki bir hadisde ;
«Şâhidlerin en
hayırlısı kendisinden şahitlik istenmeden gelip şehadet edendir.»
buyurulmuştur. Zahirlerine bakılrsa bu iki hadis birbirlerine zıttır. Ulemâ
onların aralarını şöyle bulmuşlardır. Çağrılmadan gelen şahidin zemmolunması,
dava sahibi bildiği halde onu mahkemeye davet etmediği içindir. Fakat dava
sahibinin şâhidliğini bilmediği bir kimse kendiliğinden gelerek mahkeme
huzurunda şehadet eder veya dava sahibine müracaatla: Ben bu davaya şahidim,
beni de mahkemeye çağır, derse bu şâhidlik çirkin değil, bilâkis memduh ve
makbuldür. Yalnız haddi şer'i gibi gizlenmesinde maslahat görülen hususatda,
çağrılmadığı halde mahkemeye gelerek şâhidlik etmek doğru değildir. Cumhur
ulemânın kavli budur. Burada başka bir takım kaviller de vardır. Fakat zayıf
oldukları için bunları nakle lüzum görmedik.
Nezir: Adak, demektir.
Bir kimsenin adağını yerine getirmesi bilittifak vâcibdir. Ulemânın bu
hususdaki kavillerini nezir babında görmüştük.
Hz. Âişe rivayetinin
senedine Darekutni itiraz etmiş ve «Abdullah El-Behi, Âişe 'den değil,
Urve'den, o da Âişe'den rivayet etmiştir.» demişse de; Kaadi İyad bu itirazı vârid
görmemiş Abdullah 'ın doğrudan doğruya Hz. Âişe'den rivayeti sahih olduğunu
söylemiştir. Nitekim Buhari de onun Hz. Âişe'den rivayetini tahric etmiştir.
Bu rivayetler Hz. Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bir mucizesini tazammun etmektedirler. Çünkü
bütün haber verdikleri aynen zuhur etmiştir.